Öz Şefkat: Kendimizin En İyi Arkadaşı Olmak
En iyi arkadaşlarımıza, sevdiklerimize sevgi, empati, sabır ve anlayış gösteririz. Peki aynı davranışı kendimize gösterebiliyor muyuz?
Genellikle kendimize en kötü eleştirileri yönelten gene kendimiz oluruz. Üstelik bunu gündelik hayatımızda sıklıkla yaparız. İçimizdeki bir ses, kendi kendimizin en büyük düşmanıymış gibi davranır. Hata yaptığımızda, bir şeyi mükemmel yapamadığımızda, zorlandığımızda bize hakaret eder, eleştirir, sorgular. Kendimizi başkalarıyla kıyaslatır. Hatalarımız için bizi cezalandırır, hedeflerimize ulaşmaktan alıkoyar.
Öz şefkat, yani kendimize şefkat göstermemiz ise kendimize en iyi arkadaşımız gibi davranmak, zor zamanlarda kendimize sevgi ve anlayış göstermek, en iyi arkadaşımıza söyleyeceğimiz sözleri ve davranışı kendimize de yöneltmektir. Öz şefkat sadece ruhsal sağlığımızı değil, bedensel sağlığımızı da korur. Motivasyonumuzu arttırarak hedeflerimize ulaşmamızı sağlar.
En önemlisi de kendimize şefkat gösterdiğimizde diğerlerine de şefkat gösteririz ve insanlık şefkatle gelişir, ilerler.
Öz Şefkatin Yararları
Son yıllarda öz şefkat üzerine yapılan çok sayıda araştırmanın sonucuna göre kendimize şefkat göstermemiz aşağıdaki olumlu durumlarla bağlantılı:
Mutluluk
Yaşamdan tatmin
Motivasyon
Sağlıklı yaşam tarzı seçimleri
İyi kişiler arası ilişkiler
Daha az depresyon, kaygı ve stres
Daha az mükemmeliyetçilik
Kendimize Şefkat Gösterirken Neyi Hatırlayacağız?
Önde gelen öz şefkat araştırmacılarından Texas Austin Üniversitesi’nden Dr. Kristin Neff’e göre öz şefkatin 3 temel öğesi vardır:
1. Kendimize sevecen davranma – Kendimin en iyi arkadaşıyım
Kendimizi acımasızca yargılamak yerine kendimize sevecen davranmamız öz şefkatin ilk öğesidir. İşlerimiz yolunda gitmediğinde iç sesimizin “Bunu da beceremedin” gibi yargılayıcı, eleştirel sözleri yerine iyi bir arkadaşımıza söyleyeceğimiz gibi “Üzülme, yanındayım” diyerek kendimize sevecen davranmamız zorluklarla başa çıkma direncimizi arttırır.
2. Paylaşımların bilincinde olma – Hatasız kul olmaz
Hepimiz insanız. Ve bütün insanların ortak özelliği hata yapmalarıdır. Hiçbirimizin kusursuz bir hayatı yoktur ve hiçbirimiz kusursuz değiliz. Hata yaptığımızda “Bu normal değil, başarısız olmam doğru değil” deriz ve kendimizi dünyanın geri kalanından izole olmuş hissederiz. Oysa bu herkesin paylaştığı insani bir deneyimdir. Her ne yaşıyorsak bu herkesin başına gelebilir ve gelmiştir. Diğerlerinden ayrı değil, aksine onlarla aynıyız.
Kusursuz olmayışımız tam da bizi diğer insanlara bağlayan şeydir.
3. Bilinçli farkındalık – Kişisel deneyimimi fark ediyorum
Bilinçli farkındalık (Mindfulness), şimdi ve şu anda olmak, deneyimimizi fark etmektir. Çoğu zaman kendi acımızın farkında olmayız, özellikle de bu acı bizim kendi kendimizi acımasızca eleştirmemizden doğuyorsa. Kendimize şefkatli olabilmemiz, acı çektiğimiz gerçeğini görmekten ve kabul etmekten geçer. Acımasız eleştirilerle kendimize neler yaptığımızın farkına vardığımızda, ihtiyacımız olan şefkati de kendimize verebiliriz.
Öz Şefkatin Fizyolojik Etkisi Nedir?
Kendimizi Eleştirdiğimizde Motivasyonumuz Düşer
Genellikle kendimizi başkalarıyla kıyaslar ve hatalarımızda kendimizi acımasızca yargılarız. Peki bunu yaptığımızda bedenimizde neler olur?
Dr. Kristin Neff öz eleştiride devreye giren biyolojik mekanizmayı şöyle açıklıyor:
Kendimizi eleştirdiğimizde bedenimizin kendini tehlikeden savunma sistemini, sürüngen beyini kullanmaya başlarız. Bu sistem devreye girer çünkü fiziksel bütünlüğümüze tehdit olduğunda adrenalin ve stres hormonu olarak bilinen kortizol salgılarız, savaş veya kaç tepkisine hazırlanırız. Bu sistem bedenimizi hedef alan tehditler için gelişmiştir. Ama modern zamanlarda tehdit genellikle bedenimize değil, benlik algımızadır. Böylece kendimizle ilgili beğenmediğimiz bir şeyi, bir eksikliğimiz olduğunu düşündüğümüzde, kendimizi tehdit altında hissederiz. Ve soruna saldırırız: Yani kendimize saldırırız.
Kendimizi eleştirdiğimizde bu sorun ikiye katlanır çünkü aynı anda hem saldırgan hem de saldırıya uğrayan oluruz. Böylece öz eleştiriyle çok miktarda kortizol salgılarız. Sürekli kendini eleştiren biriyseniz sürekli yüksek düzeyde stresiniz vardır ve sonunda bedeniniz kendini korumak için kendini kapatır ve bütün bu stresle başa çıkabilmek için depresyona girer.
Depresyon ise kendimizi kapattığımız ve artık motivasyona giremediğimiz bir ruh halidir.
İnsan Yapısı Şefkatle Motive Olmaya Ayarlıdır
İnsanoğlunun da içinde bulunduğu memeli canlılarda yavrular doğduktan sonra da uzun süre gelişme gösterecek şekilde tasarlanmıştır. Memeliler içinde bebeklik sürecinde bakıma en çok ihtiyaç duyan varlık da insanoğludur. İnsanlarda sistem, bebeğin uzun süre anneye yakın durmayı ve güvende olmayı isteyeceği şekilde oluşmuştur. Bu, bedenlerimizin sıcaklığa, nazik dokunuşlara ve yumuşak seslere yanıt verecek şekilde, yani şefkate programlandığı anlamına gelir. Araştırmalara göre, şefkat gördüğümüzde kortizol düzeylerimizi düşürüyoruz, iyi hissetme hormonları olan oksitosin ve opiat salgılıyoruz. Bu sistem kendimize şefkat gösterdiğimizde de aynı şekilde işliyor.
Kendimizi güvende ve rahat hissettiğimizde, elimizden gelenin en iyisini yapabildiğimiz ideal ruh halinde oluruz.
Sonuç olarak gerek ruhsal gerekse bedensel sağlığımız kendimize ne derecede duyarlı ve sevecen olduğumuzla yakından ilişkilidir. Şefkat, türümüzün devamı için bir zorunluluktur ve kendine şefkatli davranan bireylerin çevrelerine ve tüm dünyaya şefkatle yaklaştıkları araştırmalarla gösterilmiştir.
Dr. Kristin Neff’in konuyla ilgili TEDx konuşmasına burayı tıklayarak ulaşabilirsiniz. Videonun üzerindeki ayarlar simgesinden alt yazı konumunu açarak Türkçe alt yazılı izleyebilirsiniz.